İlaşçı Amca ben mucize istiyorum” dedi ve elbisesinin ön cebinde tuttuğu elini çıkarıp, sıkıca yumduğu avucunu açarak uzattı. Avucunda bozuk para vardı, minicik gözlerinde de, inciler misali damlacıklar;
Şehrin varoşlarında eczanesi olan bir arkadaşımı
ziyarete gitmiştim. Eczaneye girdiğimde,
arkadaşım, oldukça şık giyimli bir beyefendiyle sohbet ediyorlardı. Bana
da oturmam için yer gösterdikten sonra arkadaşım beni yanındaki şahısla
tanıştırdı. Beyefendi, Şehirdeki özel bir hastanenin de sahibi olan, ismini çok
duyduğum meşhur bir doktordu.
Tanışma faslımızın bittiği sırada kapı açıldı
ve altı-yedi yaşlarında küçücük, sevimli bir kız eczaneden içeri girdi. Çekingen
bir tavırla yanımıza yaklaşarak, yüzünde, o yaştaki çocuklara has masumane bir
ifadeyle ve ağlamaklı bir sesle, bir şey istediğini söyledi. Ancak hiç
birimiz tam olarak ne istediğini anlayamamıştık. Eczacı arkadaşım,
-Anlamadım
güzel kız, ne istiyorsun, tekrar söyler misin” dedi. Küçük kız,
-İlaşçı
Amca ben mucize istiyorum” dedi ve elbisesinin ön cebinde tuttuğu elini
çıkarıp, sıkıca yumduğu avucunu açarak uzattı. Avucunda bozuk para vardı,
minicik gözlerinde de, inciler misali damlacıklar;
-Bak amca paramda
var, bana mucize verir misin, dedi!
Hepimiz, minik kızın, bin bir gece masallarından
yeryüzüne inmiş bir peri kızı saflığındaki, sevimli bir o kadarda kederli
halinden etkilenmiş ve sıra dışı isteği karşısında da büyük bir şaşkınlık
yaşamaktaydık!
Kendisini
ilk toparlayan doktor oldu. Uzanıp kızın minnacık elini tutarak, sevgi ve
şefkatle,
-Söyle
bakayım küçükhanım, ne yapacaksın sen mucizeyi, diye sordu. Küçük kız, ufacık
eliyle, gözlerinden yanaklarına süzülen yaşları silerken cevap verdi;
-Benim
kardeşim çok hasta, babam dedi ki onun iyileşmesi için mucize lazımmış, bende
mucize almaya geldim!
Minik kızın;
yaşını-başını aşan üzüntüsü ve söyledikleri-istediği, o an, eczanede, deyim
yerindeyse çok şiddetli duygusal travmalar oluşturmaktaydı.
Doktorun,
-Yavrum
sen buraya yalnız mı geldin, sorusuna, Küçük Kız, mahcup bir ifadeyle evet
anlamında başını sallayarak cevap verdi. Doktor,
-Peki,
eviniz nerede, diye sorunca da, Kız, parmağıyla dışarıyı işaret ederek,
-Orada,
dedi. Doktor,
-Hadi yavrum,
beni evinize götür, ben doktorum, kardeşini bir göreyim belki bir mucize de
bulabiliriz diyerek, kızın elinden tutup, beraberce eczaneden çıktılar ve kızın
gösterdiği yöne doğru ilerlediler..
..
İki çocuklu yoksul bir aile; çocukların ikincisi, kızın
küçüğü uzun süredir hastaydı. Son bir yıldır, ailece günlerinin çoğu
hastanelerde geçmesine rağmen, çocuğun hastalığı daha da kötüye gitmekteydi. En
son, epey bir zaman yatarak tedavi gördükleri hastaneden, doktorlar, “artık
bizim yapabileceğimiz bir şey kalmadı, bundan böyle çocuğun yurtdışında veya
büyükşehirdeki üniversite hastanesinde tedavi görmesi gerekmektedir” diyerek
taburcu etmeleriyle ayrıldılar.
Büyük bir üzüntü ve çaresizlik içerisinde kıvranan
anne-baba, hasta çocuklarının başında oturmuş dertleşirken, baba; “paramız
yok, yardım edecek kimsemizde yok, elimizden hiçbir şey gelmiyor, bırak yurt
dışını götürmeyi, büyük şehre gitmeye orada aylarca sürecek tedaviler için bile
imkânımız yok” dedi. Gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüş
anne, “peki ne olacak yavrumuzun hali, hiçbir şey yapmadan gözümüzün
önünde eriyip gitmesini mi izleyeceğiz,” diyerek sızlanmaktaydı. Baba,
çaresizliğin verdiği üzüntüyle, “Ne yapacağımızı bilmiyorum, yavrumuz
için bize bir ‘mucize lazım’,” dedi. Bu sırada anne ve babasının
konuşmalarını izleyen küçük kız hemen kalktı, hastanede bir amcanın kendine
çikolata alırsın diye verdiği bozuk parayı sakladığı yerden aldı ve sessizce
evden çıkıp, evlerinin yakınındaki eczaneye gitti…
…
Evet, küçük kız mucizeyi bulmuş, evine de getirmişti! Zengin doktor kardeşinin tedavisi
için gereken her şeyi yaptı. Küçük kızın yaşamı boyunca tüm eğitimini üstlendi
ve anne-babaya da hastanesinde iş verdi.
…
Bu hikâyeyi yıllar önce bir yerlerden mi okudum, yoksa
birinden mi dinledim, hatırlamıyorum. Ancak çok sıkışıp, çaresizlikler
yaşadığımda veya öyle durumda olan birilerini gördüğümde hep bu hikâye gelir
aklıma ve bir umut kıvılcımı parlar yüreğimde. Benim aklımdan
geçtiği gibi bu hikâyeyi okuyan birçok insanında mutlaka aklından geçmiştir; “keşke
çaresizlikler, zorluklar ve sıkıntılar yaşadığımız zamanlarda, bize de
mucizeler sunan bir doktor, bir Hızır yetişse imdadımıza,” diye.
Hikâyeyi anlattığım ve bu düşüncelerimi de söylediğim
bir arkadaşım, farklı bir açıdan bakmış olacak ki, hikâyeden, benim aklıma hiç
gelmeyen, hayat dersi niteliğinde bir soru çıkardı; “Neden, keşke
fırsatlar elime geçse de mucizeler sunan ben olsam diye düşünmeyiz?”
dedi. Arkadaşım, bu çarpıcı sorusunun ardından ilginç ve aydınlatıcı kısa
bir menkıbe de anlattı:
Bilge bir adam, yakın bir şehirdeki dostunu ziyarete
etmek üzere onun yaşadığı şehre gitmiş. Dostu da kendisi gibi sevilen-sayılan
bilge bir insan olmakla beraber çok hünerli bir demirci ustasıymış. Dostuna
ait dükkânın bulunduğu çarşıya giden Bilge, her zaman demir-çelik sesleriyle
çınlayan dükkânın kapalı olduğunu görünce hayli endişelenmiş ve “yoksa dostuma
bir şey mi oldu” kaygısıyla dükkân komşularına yönelip, arkadaşını sormuş!
Dostunun, kimseye bir açıklama da bulunmadan, ani bir kararla
dükkânını kapatıp bir dergâhta inzivaya çekildiğini söylemişler!
DEVAM
EDECEK..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder